Ana içeriğe atla

Bugün, Kürdün unutmak istediği gün: Halepçe’nin 16 Mart’ı

Bugün, Kürdün unutmak istediği gün: Halepçe’nin 16 Mart’ı
16 Mart 1988’de kimyasal silahlarla bombalanan Halepçe’de 5 binin üzerinde Kürt katledilirken bu saldırı aslında 200 bin Kürdün katledilmesi süreci, diğer adıyla Enfal katliamının bir ayağını oluşturuyordu. Ancak Kürt ulusu, her katliamda olduğu gibi bu katliamda da özgürlük mücadelesini bırakmadı.
posted onMarch 16, 2020
noyorum

Darbelerle iş başına gelen Irak rejimi yönetimleri tarafından, Güney Kürdistan’da (Başûr) Kürt halkı tarafından verilen ulusal kurtuluş mücadelesinden ötürü büyük bir katliam süreci başlattı. En büyük saldırılar 1975 yılından sonra başladı. Saldırılar, İran ve Irak arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesi için yapılan bir anlaşmadan sonra başlatıldı.

1975 yılında ABD İran ile Irak arasında yaşanan sorunu çözmek için her iki ülkeyi Cezayir’de bir araya getirmişti. İki ülke arasında yapılan görüşmeler sonucunda, belli bazı bölgelerin tampon bölge olarak kalması şeklinde sınır sorunu çözülmüştü. Kürtlerin “Aş Betal” olarak adlandırdığı bu anlaşma daha ilan edilmeden, Irak savaş uçakları ile Süleymaniye’den Behdinan’a, Qendil’den Xakurkê, Zap, Garê’ye kadar boydan boya Başûr’un köy, kasaba, ilçe, şehir ve dağlarını bombalamaya başladı. Binlerce köy boşaltıldı. Boşaltılan köyleri Irak askerleri yaktı. Peşmerge güçlerinin bir bölümü Kuzey Kürdistan’a (Bakur), bir kısmı Doğu Kürdistan’a (Rojhelat), bir bölümü de dağlara çekildi.

Enfal soykırımı

Aş Betal’ın etkileri uzun yıllar sürdü. 1978 yılında Saddam Hüseyin tarafından iktidara getirilen Ahmed Hesen Bekir, Hewler, Ranya, Süleymaniye, Zaxo ve Duhok çevresinde kamplar oluşturdu. Yakılıp yıkılan köylerden kurtulan insanlar bu kamplara zorla sokuldu. Köylerini terk etmeyenler de zorla köylerinden çıkarılarak bu kamplara yerleştirildi.

1978’in sonlarında Saddam Hüseyin, kendi eliyle iktidara getirdiği Ahmed Hesen Bekir’i devirdi. Saddam, Bekir’in Kürtlere yönelik başlattığı Enfal katliamlarını kaldığı yerden devam ettirdi. İlk Enfal, 1982 yılına kadar dört yıl sürdü.

İran-Irak savaşı Kürdistan’da yapıldı

Saddam ayrıca ABD arabuluculuğu ile 1975 yılında imzalanan ve Kürtlerin katliamının önünü açan Cezayir anlaşmasını tanımadığını ve bu anlaşmada belirlenen sınırları da tanımayacağını ilan etti. Böylece İran rejimi ile başlayacak bir savaşın hazırlıklarını başlatmış oldu. 1979 yılı ortalarında İran-Irak savaşı olarak tarihe geçen ama gerçekte Kürdistan topraklarında devam eden 9 yıllık savaş başladı.

1988 yılında Birleşmiş Milletler’in (BM) arabuluculuğu ile savaş bitirildi. Ancak savaşın bitme ihtimalinin olduğu dönemde hem İran rejimi hem de faşist Baas rejiminin iktidarda olduğu Irak, güçlerini Kürtlere karşı mevzilendirmeye başladı.

El Mecid: 15 gün kimyasal silahlarla saldıracağım

Kimyasal Ali lakaplı Kürt katili Ali Hasan El Mecid, 26 Mayıs 1987’de Baas Partisi yetkilileri önünde şu açıklamayı yapmıştı: “Sürgünleri tamamladığımızda, onlara (Peşmergeye) her yerde saldırmaya başlayacağız (...) Küçük birimlerde çembere alacağız ve kimyasal silahlarla saldıracağız. Onlara kimyasal silahlarla sadece bir gün saldırmayacağım, 15 gün boyunca saldırmaya devam edeceğim...”

Bu proje, Şubat 1988’den Eylül 1988’e kadar, altı aşamalı soykırımcı Enfal kampanyasının hayata geçirilmesine yol açtı.

Böylece İran-Irak savaşının bitmesine bir kaç ay kala, çatışmaların yavaşlamasını fırsata çeviren Saddam 15 Mart 1988 yılında Halepçe’yi kimyasal silahlarla bombaladı. 5 binin üzerinde Kürt kimyasal silahla katledildi. Enfal harekatı sürecinde ise 200 bin dolayında Kürt katledildi. Bu soykırım sırasında Kürt köylerinin yüzde 90’ı yerle bir edildi.

32 yıl geçmesine rağmen Halepçe hala kanayan bir yara

Halepçe Katliamının üzerinden 32 yıl geçti. Ancak Halepçe Kürtlerin beyninde, yüreğinde hala kanayan büyük bir yara. Katliamın yapıldığı sırada uluslararası alandan tepki gelmedi. O dönem Sovyetler Birliği, Batılı ülkeler ve Arap dünyasının tamamı Irak rejimini, İran reijimine karşı destekliyordu. Fransa sadece, nerede olursa olsun kimyasal silah kullanılmasını kınayan bir açıklama yaptı. BM, 26 Nisan 1988’de basit bir şekilde Irak ve İran’da kimyasal silahların kullanıldığını not etti.

Rojhelat’a kaçan çocuklardan hala haber alınamıyor

Daha sonra, Halepçe katliamında kaç kişinin katledildiği, kaç kişinin kayıp olduğu, kaç kişinin kimyasal silahtan etkilenerek hastalandığına dair çalışmalar yürütüldü. Bu çalışmaları yürüten kurumlardan biri merkezi Halepçe’de bulunan Kimyasal Silah Kurbanları Derneği’ydi.

Dernek, uzun yıllar yürüttüğü çalışmalar sonucunda katliamda 5600 kişinin katledildiğini ortaya çıkardı. Derneğin ortaya çıkardığı verilere göre katliamdan kurtulmak için Rojhelat’a kaçan onlarca çocuktan hala haber alınamıyor.

Yine derneğin yürüttüğü çalışmalarda Halepçe’de katliamdan her evden en az bir kişinin kimyasal silahla katledildiği sonucuna ulaşıldı.

Ortaya çıkan diğer bir sonuç ise her evde en az bir kişi olmak üzere 12 şehide kadar ölü veren ailelerin de olduğuydu. Katliamdan ötürü onlarca aile yok edildi. 31 aileden ise sadece birer kişi kaldı. Bu kişilerden biri olan Aras Abid Ekrem,Halepçe’deki Kimyasal Silah Kurbanları Derneğine başkanlık yapıyor.

“Soykırımı olarak kabul edilmemesi Kürtlere yönelik yeni soykırımların önünü açıyor

Halepçe katliamının 32’nci yıl dönümüne ilişkin değerlendirmelerde bulunan Aras Abid Ekrem, Halepçe ve Enfal katliamlarının uluslararası güçler tarafından ‘Kürt soykırımı’ olarak kabul edilmemesinin, Bakur, Rojhelat ve Rojava’da Kürtlere yönelik yeni soykırımların önünü açık bıraktığı tepkisinde bulundu.

Ekrem, katliamın yaşanmasında Kürt hareketlerinin birlik olamamasının payı olduğunu ifade ederek şunları söyledi:

“32 yıl önce Halepçe kimyasal silahlarla vuruldu. Kürdistan’ın dört parçasındaki siyasi partilerin birbiri ile anlaşmaması, birbiri ile iktidar mücadelesini vermesi, birbirini kabul etmemesi Kürdistan’daki katliamların önünü açmıştır ne yazık ki. Partilerin birbiri ile bu kavgası, iktidar mücadelesi Halepçe başta olmak üzere Kürdistan’ın dört parçasındaki katliamların önünü açmıştır. Birlik olma, birlikte mücadele etme gibi bir siyasetleri, politikaları projeleri olmaması bu felaketleri başımıza getirmiştir.”

“Uluslararası güçler soykırımın suç ortağıdır”

Binlerce insanın kimyasal silahla katledilmesinin hala uluslararası güçler tarafından bir Kürt soykırımı olarak değil de, İran-Irak savaşının bir sonucu olarak ele alınmasını da sert bir şekilde eleştiren Abid Ekrem şöyle konuştu:

“Halepçe soykırımının Kürt soykırımı olarak uluslararası alanda kabul edilmemesi, İran-Irak savaşının bir sonucu olarak kabul edilmesinin nedeni de partilerimiz arasındaki anlaşmazlık, birlik olmamasından kaynaklanıyor. Bu işin bir boyutudur. Diğer önemli bir boyutu ise Saddam Hüseyin’e destek veren, silah satan uluslararası güçlerin de bu katliamda suç ortağı olduğu boyuttur.

Uluslararası güçler katliamdan sadece Saddam Hüseyin sorumlu olmadığı, bu katliamda kendilerinin de payları olduğu için Kürt katliamını, soykırımı olarak görmüyorlar. Çünkü katliamdan sonra dönemin ABD Dışişleri Bakanı yaptığı açıklamada İran rejimine karşıtlığından ötürü katliamın başka ülkelerin de yapmış olabileceği yönünde şüpheleri olduğu, Saddam’ın yapmadığı gibi bir durumun da olabileceğini savunmuştu. Irak ve İran’a, Saddam Hüseyin’e silah veren, onlara yardım eden onlarca Avrupa şirketine ilişkin belgeler de ortaya çıktı. Bu açıklama ve belgeler bu katliamda hepsinin ortak olduğunu gösteriyor. Katliamdaki ortaklıklarından dolayı bu soykırımın bir Kürt soykırımı olarak kabul edilmesi önünde engel oluyorlar.”

“Kürtler birlik olmadığı için...”

Diğer parçalarda da katliamların önünün alınması için Kürt parti ve örgütlerinin birlik olması gerektiği, ancak bunun yapılmadığı tepkisinde bulunan Ekrem, bu nedenle diğer parçalarda da birçok katliamın yapıldığının altını çizdi.

Abid Ekrem, Kürt siyasal hareketlerinin Halepçe, Barzan ve Başur’un diğer yerlerinde yaşanan katliamların uluslararası alana taşınmasını sağlaması durumunda, bugün Kürdistan’ın diğer parçalarından Bakur, Rojhilat, Rojava ve Şengal katliamlarının gerçekleşmeyeceğini ifade ederek, 32 yıl önce yapılan bu katliamın yaraları hala sarılmadığını, yaranın hala ilk günkü gibi taptaze olduğunu ve kanamaya devam ettiğini söyledi.

“Bu, partiler üstü bir mesele”

Abid Ekrem, sözlerini şöyle noktaladı:

“Hala onlarca insan o katliamlardan aldığı yaralarla inliyor. Ailesini, çocuklarını, yakınlarını kaybedenler hala inliyor. Binlerce çocuk katledildi. Yaşlı, kadın demeden insanlar kimyasal silahla katledildi. Yaralı, kayıplarla birlikte 5 bin 600 kişi kimyasal silahlarla katledildi. Son altı ay içinde Halepçe’nin kimyasal silahla bombalanmasından sonra yaralananlardan 900 kişinin tedavisi daha yeni bitti.

Halepçe’de 31 aileden sadece birer kişi kaldı. Her aileden şehit var. Bir şehitten 12’ye kadar şehidi olan aileler var. Onlarca çocuk hala kayıp. Saldırılardan sonra Rojhelat’a geçmişler ve bir daha geri dönmemişler. Yaşayıp yaşamadıkları da belli değil. Halepçe soykırımı uluslararası düzeyde bir Kürt soykırımı olarak kabul edilmek zorundadır. Çünkü bir halk, ülke ve şehir kimyasal silahlarla bombalanmış binlerce sivil, savunmasız insan, kadın, çocuk, yaşlısı katledilmiştir. Kürtler açısından söylenmesi gereken bu mesele, siyasi partiler üstü bir sorundur. Partilerimiz bunu bilerek mücadele vermeli, uluslararası güçlere Kürt soykırımı olduğunu kabul ettirmek için çalışmalı.”