Skip to main content

Demirtaş: Bu anlattıklarım dışındaki her şey yalandır, iftiradır

Demirtaş: Bu anlattıklarım dışındaki her şey yalandır, iftiradır
Türk devletinin yargısı eliyle ve siyasi bir kararla hapiste rehin tuttuğu Kürt siyasetçi ve HDP eski Eş Genel başkanı Selahattin Demirtaş, Twitter hesabı üzerinden kendisine yöneltilen suçlamaların asılsız ve ‘kumpas’tan ibaret olduğun söyledi.
posted onJuly 8, 2019
nocomment

Türk devletinin yargısı eliyle ve siyasi bir kararla hapiste rehin tuttuğu Kürt siyasetçi ve Halkların Demokrasi Partisi (HDP) eski Eş Genel başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabı üzerinden kendisine yöneltilen suçlamalarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

Demirtaş, suçlamaların tümünün asılsız olduğunu ve bu suçlamalarla ilgili iddianameleri hazırlayan savcıların, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) eski ortağı ve şimdiki düşmanı Fethullah Gülen Cemaati üyeliğinden cezaevine atıldığını söyledi.

Demirtaş, kendisine yöneltilen suçlamaları madde madde açıklayarak bu suçlamalarla ilgili gerçekleri Twitter hesabından paylaştı.

Türkiye medyanın önemli bir kısmının duruşmalarını takip etmediğini ifade eden Selahattin Demirtaş, "Belki biraz zamanınızı alacağım ama anlatacaklarımın tamamı gerçek ve çok önemli. Meydan meydan, kanal kanal dolaşıp beni “terörist, katil” ilan edenlere zaten inanmadığınızı biliyorum. Yine de bütün “iddiaları” bir de benden dinleyin lütfen" dedi. Demirtaş, hakkındaki iddialara ilişkin şu açıklamaları yaptı: 

“Merhaba, umarım hepiniz daha iyisinizdir. Biz de iyiyiz. Sözde yargılandığım davaya dair biraz bilgi vermek istiyorum. Malum nedenlerle, medyanın önemli bir kısmı duruşmalarımı takip etmiyor. Ancak herkesin gerçekleri bilme hakkı var. Belki biraz zamanınızı alacağım ama anlatacaklarımın tamamı gerçek ve çok önemli. Meydan meydan, kanal kanal dolaşıp beni “terörist, katil” ilan edenlere zaten inanmadığınızı biliyorum. Yine de bütün “iddiaları” bir de benden dinleyin lütfen.

İDDİA BİR: Mercek adlı gizli tanığın 2009 yılında verdiği sözde ifadeye göre, TBMM’de Kürtçe konuşma yapmak için KCK’den talimat almışım. (Kürtçe konuşmayı da Sn Ahmet Türk yapmıştı bu arada.) Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı beni bu iddiayla tutuklattıktan iki yıl sonra, mahkemenin ısrarı üzerine gönderdiği yazıda, aslında böyle bir gizli tanığın hiç olmadığını belirtti. Bu fezlekeyi hazırlayıp Türkiye Parlamentosuna gönderen savcı Uğur Özcan, daha sonra Fethullahçılıktan tutuklandı.

İDDİA İKİ: PKK, Elazığ’daki bir aileye mektup yazmış ve bu mektubu Sn Gültan Kışanak (Erdoğan’ın talimatı ile görevinden alıkonulan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı) ile benim elden teslim etmemizi istemiş. Mektup, güya eski Diyarbakır Sur Belediyesi Başkanı Sn Abdullah Demirbaş’ın bilgisayarından çıkmış ve HDP Parti Meclisi üyemiz Ali Oruç bize teslim etmiş.

Sene 2009. Yıllar sonra yapılan teknik incelemede bu mektubun, Abdullah Demirbaş’ın bilgisayarından usule aykırı bir şekilde oluşturulduğu/elde edildiği ortaya çıktı. Ali Oruç, Abdullah Demirbaş ve Gültün Kışanak bu suçlamalardan beraat etti. Ama dosyama konulan bu mektup, tutuklanmama gerekçe yapıldı.

Zaten kendilerine mektup yazıldığı iddia edilen aile de böyle bir mektubun olmadığını belirtti. Öte yandan, bu fezlekeyi hazırlayan savcı da Fethullahçı Cemaat’ten tutuklanan Uğur Özcan.

İDDİA ÜÇ: 2008’de (ben grup başkanvekiliyken) KCK yöneticileriyle telefon görüşmeleri yapmışım. Milletvekili olmama rağmen telefonlarım yasa dışı bir şekilde dinlenmiş. Konuşma içeriklerinde suç unsuruna rastlanmamış ama konuştuğum kişiler örgüt yöneticisiymiş. Kim oldukları fezlekede -özellikle- belirtilmeyen bu “örgüt yöneticileri” kimmiş peki? İşte tamamı parti yöneticilerimiz olan bu kişileri, örgüt üyesi gibi gösterip fezleke düzenleyen savcı da aynı: Fethullahçı Cemaat’ten tutuklanan Uğur Özcan.

İDDİA DÖRT: Herkesin yakından bildiği Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) konferans ve panellerine katılmışım. Toplantıların içeriğinde suç unsuru yokmuş ama DTK “terör yapılanmasıymış", ben de DTK yöneticisiymişim. DTK legal, açık, meşru ve hali hazırda bile faaliyetlerini sürdüren bir platformdur. Anayasa yapımı çalışmalarında, görüş bildirmek üzere Meclis Başkanlığı tarafından Türkiye Parlamentosu’na bile davet edilmiştir.

Hatta bu davet üzerine DTK, görüş ve önerilerini Anayasa Uzlaşma Komisyonuna yazılı olarak sunmuştur. Suçlamaya konu DTK toplantılarının bazılarına -kaderin cilvesine bakın ki- AKP milletvekilleri Galip Ensarioğlu ve Yasin Aktay ile birlikte katılmıştık. Hepsi de basına açık, legal toplantılardı.

İDDİA BEŞ: KCK’nin Avrupa sorumlularından Faik Hoca adlı kişi, benim Avrupa’da bir konferansa katılmam yönünde aldığı talimatı Kamuran Yüksek aracılığıyla bana iletmiş.
 
Oysa Kamuran Yüksek, o dönemde eş genel başkan yardımcımız. “Faik Hoca” dedikleri sözüm ona KCK sorumlusu ise partimizin resmî Avrupa temsilcisi Faik Yağızay. Matematik öğretmeni olduğundan, kendisine parti içinde “Faik Hoca” diye hitap edilir.

Faik Hoca’yı, Dışişleri Bakanı (Türkiye) Mevlüt Çavuşoğlu da tanır. Avrupa Konseyinde görüşmüşlükleri de vardır. Bu asılsız suçlamalar da 1 no’lu fezlekede bulunuyor. Bu fezlekenin savcısı yine Uğur Özcan, daha sonra Cemaat’ten tutuklandı.

İDDİA ALTI: 2009’da grup başkanvekiliyken, Cumhurbaşkanı ile bir yurt dışı gezisine katılmak için KCK’yi bilgilendirip izin istemişim. Oysa konuştuğum kişi benim Eş Genel Başkan Yardımcım Kamuran Yüksek. Kendisi Parti Genel Merkezi ile Meclis Grubunun ilişkisinden sorumlu.

Yani daveti, kendi partimin genel merkezine bildirmiştim. Öte yandan, bu telefon konuşmam da yasa dışı bir şekilde dinlenmiştir. Bu fezlekenin savcısı da Fethullahçı Cemaat’ten tutuklandı.

İDDİA YEDİ: KCK’nin Türkiye siyasi alan sorumlularındanmışım ve “ele geçen bir listeye” göre 21. sıradaymışım. Oysa söz konusu liste, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonunda, DTK ile DTP’nin ortak düzenlediği “Yerel Yönetimler Konferansı” katılımcı listesidir.

Ben o konferansa grup başkanvekili sıfatıyla katıldım ve konuşmacıydım. Katılımcı listesinde 21. sıradaydım.

İDDİA SEKİZ: 6-8 Ekim olaylarına dair (DAİŞ’in Rojava’da Kobani’ye saldırısı ardından Kuzey Kürdistan’da gerçekleştirilen protesto eylemleri), HDP Genel Merkezi Twitter hesabından atılan şiddet içermeyen mesajlar konusu.

O günden bugüne yapılan tüm incelemelere rağmen, özel olarak bana ait tek bir çağrı bulunamamıştır. Bulunamaz da. Aksine 7 ve 9 Ekim’de şiddeti kınayan, durması için yapılmış iki çağrım dosyada var.

Ancak hiçbir delil bulunamayınca, KCK Yürütme Kurulu Üyesi Murat Karayılan adına açılmış sahte bir Twitter hesabından atılan mesajlar dosyaya konulmuştur. Saatler birbirini tutsun diye de HDP’nin twitlerinin saati değiştirilmiştir.

Bunlar dışındaki suçlamaların tamamı, basına açık konuşmalarıma dayandırılmıştır. Ki bunların tümünü, şu anda bile sosyal medyadan izliyorsunuz. Hepsi de ifade özgürlüğü kapsamındaki konuşmalardır.

Kaldı ki, ben bu düşüncelerimi TBMM’de de dile getirdim. O nedenle değil dava veya tutuklama, bunlar hakkında soruşturma bile açılamaz. Çünkü Anayasa'nın 83/1. maddesi aynen şöyledir:

Hakkımdaki "örgüt kurucusu ve yöneticiliği" suçlamaları tastamam bunlardır. Bir gece yarısı, kar maskeli polislerle evimi basarak, çocuklarımın gözleri önünde beni gözaltına aldırıp tutuklatan ve iddianamemi hazırlayan savcıyı ise benden değil, Şamil Tayyar’dan (eski AKP parlamenteri) dinleyin.

Tüm bu komplo ve kumpasları Türkiye Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdık. Ne hazindir ki, AYM bu sahte delilleri incelemeye bile tenezzül etmeden başvuruyu reddetti. Avrupa İnsan Hakları mahkemesi’ne (AİHM) başvurduk. AİHM, yargılamamın ve tutukluluğumun siyasi olduğuna karar verdi. Bu karara da, “bizi bağlamaz, tanımıyoruz” denildi.

Üç yıla yakındır ben ve milletvekili arkadaşlarım benzer kumpaslarla hücrelerde tutuluyoruz. Adaleti bir gün mutlaka bulacağımıza inanıyoruz. Bunu siyasallaşmış yargıya değil, halkımıza güvenerek, inanarak söylüyorum.

Bu anlattıklarım dışında söylenen her şey yalandır, iftiradır. Bizler barış ve demokrasi için, birlikte yaşam için büyük fedakarlıklar yaptık ve bedeli bu oldu. Ama yılmadık, boyun eğmedik, umutsuzluğa kapılmadık, direnmeye devam ediyoruz. Barış ve demokrasi kazanana kadar.”

 

Kaynak: Independent